DOĞU BİLGELİĞİ

Su gibi ol: Biçimsiz, Yumuşak, ama Engel Tanımaz..!

akıl

Akıl, insanın evreni çözümleme, neden-sonuç ilişkilerini kurma ve bilgiyi yapılandırma gücüdür. İnsan aklı, tarih boyunca doğayı anlamlandırmak, yasaları bulmak ve bilinmeyeni tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak aynı akıl, çoğu zaman sınırlarını da unutur. Gerçeği kavramakla onu sınırlamak arasındaki ince çizgi, aklın hem en büyük zaferi hem de paradoksudur.

Felsefi geleneklerde akıl, bilginin en yüksek biçimi olarak görülürken, mistik öğretilerde yalnızca bir basamak olarak değerlendirilir. Doğu bilgeliğinde akıl, kalbin sessiz bilgeliğiyle dengelenmediğinde yanılgıya düşer. Çünkü akıl, tanımlar; kalp, hisseder. Bu nedenle bilgelik, akıl ve sezginin birlikteliğinde doğar. Gerçek denge, aklın rehberliğiyle kalbin sezgisel ışığının buluştuğu noktada bulunur.

Modern çağda akıl, bilimin temel direği olmuştur. Ancak teknolojik ilerlemeler, aklın tek başına yeterli olmadığını da gösterir. Bilgi arttıkça anlam kaybolabilir; akıl güçlenirken içsel denge zayıflayabilir. Bu yüzden kadim öğretiler, aklın sessizliğini öğrenmeyi, düşüncenin ötesine geçmeyi öğütler. Akıl sustuğunda, içsel sezgi konuşmaya başlar.

Konuyla ilgili şu yazılarımızı da okuyabilirsiniz: “Doğu ve Batı Felsefesi: Karşılaştırmalı Bir Bakış”, “Zihinsel Engelleri Aşmak” ve “Ben Değişirsem Dünya Değişir”.

Epistemoloji: Bilmenin Ötesinde Anlamak

Epistemoloji: Bilmenin Ötesinde Anlamak Bilginin Doğasına Yolculuk Epistemoloji, yani bilgi felsefesi, insanın “bilme” yetisini ve bilginin doğasını anlamaya çalışan en köklü disiplinlerden biridir. İnsanoğlu, varoluşunun ilk günlerinden beri “Bilgi nedir?”, “Nasıl biliriz?” ve “Gerçek bilgiye ulaşmak mümkün mü?” sorularını sormaktadır….